“Tembel kız buna seviniyormuş. Altın yağmurunun yağacağını umuyormuş. Holle Kadın onu da büyük kapıya kadar götürmüş. Fakat kız kapının altına gelince altın yerine kocaman bir kazan dolusu zift başından aşağı boşalmış…”
Bu hafta internette “en iyi fantastik diziler”, “en iyi bilim kurgu dizileri” diye aramalar yaptım ve birkaç dizi bulmaya çalıştım, kendime. Kitap okumak hayatımda beni en en en en mutlu eden şeylerden biri olduğundan, adı “Grimm” olan diziyi onca dizi ismi arasından çektim aldım. Dizi her başladığında Grimm masallarının içinden bir iki cümle alıntıyla başlıyordu. Vallahi bayağı heyecanlanmıştım, ilk izlerken. Amerikan yapımı Grimm dizisi, bu masalların orijinal versiyonlarından esinlenilerek ama hikayeler ve karakterler açısından başka kaynaklardan beslenilerek oluşturulmuş bir fantastik polisiye. Cinayet masasında polis dedektifi, günün birinde durup dururken güzel bir kadını cadı, sıradan bir adamı ise trol olarak görmeye başlar. Sonradan bir Grimm olduğunu öğrenen dedektif Nick, meziyetinin insan kılığındaki doğaüstü yaratıkları görmek olduğunu anladığı andan itibaren, bu yaratıkların zararlı olanlarını avlamaya başlayacaktır. Çünkü onları dönüştüklerinde sadece Grimm olanlar görüyordur.
Bu insan yaratıkları, özellikle duygularını çok yoğun derecede yaşadıklarında görüyor dedektifimiz. Duygu yoğunluğu onların içindeki o yaratığı çıkarıyor ve dönüşüyorlar. Ben de sonra kendi kendime kurguladım bu durumu, hayatıma uyarladım. Düşündüm, neden ben de bir Grimm olmayayım ki? Mesela, etrafına dünya tatlısı olduğunu kanıtlamaya çalışan yapmacık bir kadın, (bunu kanıtlamaya çalışması böyle olmadığını gösterdiğinden aynı zamanda itici de kendisi) bu davranışları sergilerken bir anda gözleri simsiyah olan bir sivrisineğe dönüşüyordu kanaatimce. Kendini çok akıllı sanan ve aynı zamanda babalar gibi insanların hakkına giren bir arkadaşsa bize caka satmaya çalışırken bir kertenkele suratına sahipti. Bılç bılç bir kertenkeleye dönüşüyordu.
İşin güzel yanları da yok değil. Annem her şarkı söylediğinde sek sek kuşu adını taktığım minik zıp zıp serçeye, babama bakarken mavi bir kelebeğe… Yani demek istediğim hayat bize sürekli bir şeyler sunuyor. İkramları hiç bitmiyor bu hayatın. Kahvaltı sıradan olayı, ara öğün olayı, özel-special rutin dışı olay gibi şeyler ikram ediyor, bizde de bu olaylar duygu yoğunluğu olarak dışarı çıkıyor tabi. Örneğin; arkadaşın patronunu şikayet ederken birden bir patlama yaşar. Yani bu yoğunluk artık arkadaşını dönüştürmüş ve olayları anlatırken bir akbaba (yırtıcılığından) olmuştur. Ben gitgide üzülmüş, negatif yüklenecekken dönüşümü görürüm ve ‘’tamam şuan bu krizi atlatması için yardım et ona’’ derim.
Etrafımda olan şeyleri, çevremdekilerin benimle paylaştığı özel durumları kendime çok fazla yüklediğimde, bu aşırı yüklemenin bana iyi gelmediğini keşfettim. İnsanları dinlemeyi çok sevsem de o zamandan bu yana bunu yapıyorum. Vallahi ben çoktan Grimm’mişim haberim yokmuş he. Bu bir danışanıma terapi yapmak gibi değil, profesyonellik özel hayatta uygulanamayan bir şey çünkü.
Duygular herkese şarkılar çalacak, notalar her zaman hoşumuza gitmeyecek. Biz de dönüşeceğiz. Karşımızdaki insan bazen aynı şarkıda takılacak ve dinlemekten sıkılacağız. Dönüşeceğiz. Heh! Napıcam biliyo musunuz o an? Grimm güçlerimi kullanacağım ve kendimi de onu da rahatlatıp hayatıma negatif yükleme yapmadan devam edeceğim.
Ne umdum ne buldum dönüşümlerine de hazır oluyorum ben artık. Bu da iyi bir şey.
Dönüşen suratlar görüyorum, kimi beni hayal kırıklığına uğratıyor. Kimisi çok şaşırtıyor, kimi ise çok mutlu ediyor. Her duygu insanı başka bir şeye dönüştürüyor bazen. İyi kötü fark etmez. Gördüğüm dönüşümler içimde kırıntılar bıraksa da olumsuzlarını süpürmeyi öğrendim. Yoksa beynimdeki kuşlarım olumsuz kırıntıları yerken zehirlenir. En azından onlar için bunu yapmam gerekir.
Her ne olursa olsun ben insanların dönüşümlerini incelemeye de bayılıyorum, o duyguların sebebini de, kökenini de, dönüşümün yarattığı etkileri de hepsini incelemeyi seviyorum. Umarım asla kendine has olmayan kişilerin dönüştüğüne dönüşmem. Şimdi açayım da biraz Grimm masalları okuyayım ne zamandır elime almamıştım o kitabı. Hepinize Wonderland’imden peri tozları.
Not: Gerçeğin mayası gözle görülmez. Dönüşüm de gözle görülmüyor. Ama görüyorsunuz. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Hoşçakalın.
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Özge Akıncı - Binbir Gece Terapileri
Gürültüyle Açan Düşünce Çiçeğim
“Gün olur, alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. …
Pes Etmek Üzereysen, Neden Başladığını Düşün
Bulutlara post-it yapıştırdım; unutursam her gökyüzüne baktığımda hatırlayacağım: Yüksek enerji vücudumuzda dolaştığında ne olur? Mutluluk olur. Hiçbir şey iyi ya …
GELECEĞİN ENDİŞELERİ “ŞU AN”IMI ÇALDI
Bazen kafamın içi karşımdakine anlatmak istediklerimle dolup taşıyor. Zihnim hayal edilemeyecek genişlikte bir orman gibi. Bir sürü imge, manzara, çiçek, …