Kafanızın içinde neler olup bittiğine anlam veremiyor musunuz? “Neden böyle hissediyorum? Neden öyle bir tepki verdim? Neden yine bunalıma girdim?” gibi sorularla mı boğuşuyorsunuz? Üzülmeyin Inside Out size bütün cevapları vermeye geldi.
Inside Out (Ters Yüz), 2015 yapımı bir Disney Pixar filmi. Çoğu Pixar filminde olduğu gibi yönetmenliğini de Pete Docter ve Ronnie Del Carmen üstlenmiş.
Film, Riley adındaki bir kızın beyninin içinde geçmektedir. Çoğunlukla da kontrol odasındaki Riley’nin duyguları görmekteyiz. Riley, hayatındaki büyük değişiklikler sonucunda bir duygu ve kişilik değişimi sürecine girer. Bu da duygularının verdiği tepkilerin değişimine ve beyninin içerisinde adeta bir mücadele yaşanmasına sebebiyet verir.
Filmde insan duygularının da bir lideri var. Riley’de liderlik rolünü oynayan duygu neşe. Ama başka kişilerde bu üzüntü, öfke gibi diğer duygular da olabiliyor. Bu da aslında insanların olaylar karşısında verdikleri tepkilerin nedenini gösteriyor. Riley’nin duygularına önderlik eden kişi neşe, bu yüzden de olaylara daha optimist bakıyor. Ama baskın duygu öfke olsaydı büyük ihtimalle olumlu düşündüğü durumlar karşısında daha öfkeli cevaplar verecekti. Aslında bize ailenin kişilerin gelişimindeki etkisini de çok güzel yansıtmış oluyor bu açıdan. Çünkü Riley’nin bu kadar mutlu olmasının altında yatan en büyük sebep ebeveynlerinin ilgisi ve Riley’e karşı olan tutumları aslında.
Film sadece duygulardan ve kontrol odasından da ibaret değil elbette ki. Unutulan anıların gittiği çöplük, soyut düşünce odası, hayal diyarı, düşünce treni ve bilinçaltı gibi neredeyse bütün soyut kavramları ele almış. Rüyaların nasıl oluşturulduğunu ise çok güzel uyarlamışlar.
Inside Out bize kişinin iç dünyasında ne olup bitiğini çok güzel aktaran bir yapım. Gerçekten o tarz şeyler olmuyor, tabii ki bunun farkındayız. Beynimiz, duygular, kimyasal bir şeyler, sinyaller falan… Ama filmi yaparken o kadar güzel uyarlamışlar ki gerçek ve kurguyu birbirine “Acaba gerçekten beynimin içinde bunlar mı var?” diye şüpheye düşmekten kurtaramıyorsunuz kendinizi. Bu kurguda size aslında karmaşık gibi görünen, yer yer de soyut kalan kavramları mükemmel bir şekilde somutlaştırmış ve basit bir dille anlatmış oluyor. Filmde duyguların nasıl oluştuğunu, bu duyguların bizi nasıl kontrol ettiğini ve kontrol mekanizmalarının zamanla nasıl kompleks bir hal aldığını da çok güzel belli etmişler. İnsanların deneyimleri ve anıları beyinde nasıl birikir? Hatıralar nasıl yaşamaya devam eder veya nasıl unutulur? Kişiliğimiz neye göre şekillenir? Bazı duygularının hakimiyetinde olan insanlar ve bazı duygularını yitiren insanlar nasıl davranır? Hiçbir nedeni yokken kafamızda neden reklam jingle’ı çalmaya başlar? Bu ve bunun gibi psikoloji temelli birçok sorunun da uygulamalı olarak cevabını görmeniz mümkün.
Film anlatım olarak çok samimi. Karakterlerinle hemen bütünleşiyorsunuz. Aslında bu birçok animasyon filmi için de geçerli diyebilirim. Karakterlerle beraber üzülüp, beraber sevinir bir hale geliyorsunuz hemen. Filmde sürekli olarak ana karakterin duygularının işleyişi gösteriliyor ama aynı zamanda o karakterler bizim de duygularımıza çok güzel erişiyor.
Benim kişisel olarak ilgili olduğum ve en sevdiğim kısmı ise; film, tüm duyguların ahenk içinde olması gerektiği mesajını çok güzel vermiş. Duygularımızın hiçbir zaman kesin çizgileri yoktur zaten. Anılarımızın büyük bir kısmı aynı anda birden fazla duyguyu barındırır. Üstelik görünümü ne olursa olsun duyguların iyisi veya kötüsü yoktur. Üzüntü veya öfke gibi insanlarda olumsuz izlenim yaratan duygular da aslında kişi için gerekli duygulardır. Üzüntü size rahatlama duygusu verir, mukayese yeteneğinizi arttırır. Öfke ise amacınız doğrultusunda ihtiyacınız olan enerjinin kaynağıdır. Üzüntü yaşamadan sürekli mutlu olduğunuzu hayal edin. Manik sürece girmiş bipolar hastasına dönüşmenize neden olacaktır bu durum. Bir süre sonra enerjiniz tükenecek, empati duygusunu yitirecek ve tekrar mutlu hissetmek için her zaman daha fazla eğlenmek isteyeceksiniz. Tam tersi durumunda ise depresyon söz konusu tabii ki. Kısacası bütün duygularınız ahenkli bir şekilde çalıştığı sürece insan kendini iyi hissedebilir. Yine de ben beynimi ele geçirmediği sürece neşeye önderliği verme taraftarıyım. Biraz pozitif düşünmekten insana zarar gelmez. Sonuçta 24 yaşındayım. Bundan sonrası ne kadar zor olabilir ki?
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Anıl Gündüz - Bak Buraya Yazıyorum
“Blue” Filmi
Türkiye’de “Amerikalı gibi çalan” iki müzisyenin hayatı. Blue. Blue filmi 21 Nisan’da gösterime girdi ve hala vizyonda. Yani yetişmek isteyenlerin hala …
Miyazaki ve Howl’s Moving Castle
Bu hafta biraz heyecanlıyım. Çünkü uzun süreli bir anime takipçisi olarak Miyazaki ve eserleri benim için çok kıymetlidir. Bugün Howl’s …