Alper Canıgüz’ü bilen bilir, nev-i şahsına münasır bir polisiye yazarıdır kendisi. Beşinci romanını, dört yıl aradan sonra geçtiğimiz ay yayımladı. İstanbul Kitap Fuarı’nda yaptığımız kısa bir söyleşi sırasında vermişti yeni roman müjdesini. Bu hafta sizlere sabırsızlıkla bekleyip tek nefeste bitirdiğim bu romandan bahsedeceğim.
Kan ve Gül, fantastik polisiye romanı. Ana karakteri Aziz, Boğaziçi mezunu bir çevirmen. Büyük aşkı Nergis’le boşanmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen aşkını hala yaşatan, kızları Zeynep’i kendince çok seven bir adam. Sait Faik’in eserlerini çevirme hayaliyle başlayan çevirmenlik serüveni, okul yıllarında cep harçlığı için çalışmaya başladığı “Paradise Yayınevi”nde “hepsi birbirinden berbat aşk romanları” çevirme işiyle, halen, devam ettirmekte… Pişmanlıkları bol, çözümsüz, zeki ama tembel diyebileceğimiz bir adam Aziz.
Kızı Zeynep’in dans gösterisi için gittiği eski okulunda çıkan bir yangınla başlıyor olaylar silsilesi. Yangın sırasında bayılan Aziz, uyandığında kendini 1994 yılında buluyor.
Bir zamanda yolculuk hikayesi için göndermeleri başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Ancak üzülerek söylüyorum ki, çok daha iyi kitaplar yazmış bir yazar olarak, bu kitabında havada bıraktığı çok konu olmuş.
Mesela Nergis ile ilişkilerindeki sorunlara tam vakıf olamıyoruz, karakter – belki de bilinçli bir hamle ile – çok zayıf işlendiği için soru işaretleri ile kapatıyoruz kitabı. Katili bulma yolunda Aziz, bize katili çok başından vermesine rağmen, nedensizce olaylar karmaşıklaşıyor. Karmaşıklaştığından daha hızlı sona geliyoruz.
Nirvana’nın Smells Like Teen Spirit şarkısının dizelerinden alınmış tüm bölüm başlıkları. Bu, kitabın en sevdiğim taraflarından biri oldu. Bölümlere uygun seçilmiş cümlelerle, döneme gönderme yapılması saygı uyandırıyor. Ve tabii, kendi kitabına yaptığı göz kırpma… Çok sevdiğimiz eski karakterler; Tahtakafa, Amcabey ve Kız Tevfik, yine Muhittin’in Yeri’nde rakı masasında. Özlediğiniz eski dostları görmüş gibi oluyorsunuz.
Alper Canıgüz ile tanışmam lise yıllarımda sıkı takipçisi olduğum Afilli Filintalar’a dayanıyor. Döneminin (ve bence günümüzün de) en yetenekli, en yaratıcı adamlarının bir araya geldiği bir blog Afilli Filintalar. Bu yüzden heyecanla beklemiştim kitabı, belki de beklemek beklentimi yükselttiği için, diğerleri kadar hayran kalamadım kitaba. Yine de puan verin deseniz 10 üzerinden 7.5 diyebilirim. Notum pek bol değildir 🙂
Yazıyı kitaptan çok sevdiğim bir paragraf ile bitireceğim. Kim bilir, belki ben de bir gün 1994 yılına dönüp bir cinayet çözebilirim…
“Bilmediklerime inanacağım, yapmadıklarımdan güç alacağım, tanımadıklarıma sığınacağım, ihtimallerle tazaleneceğim… İki vakte kadar bir adam öldüreceğim. Evleneceğim sonra. Bir cesedi tek başına taşımak zor iştir çünkü ve aşk, karşılık bulmayan iki sevgi. Mahsustan yanlış yerlere bakacağım, çiçeklere değil vazolara şiir yazacağım. İnanmadığım şeylere inanmadığım manalar yükleyeceğim, doğru hayatı yanlış yaşayacağım. Göz önünde görünmez olacağım. Zamanın kanlı ellerini seninle bağlayacağım, insafsız dudaklarını seninle mühürleyeceğim. En güvenli limamın, biricik sevgilim, hayat ışığım… Ey benim güzel pişmalığım.”
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Setenay Gökdağ - Bunu Okumayın
Kitaplardan Uyarlanan Sevgili Türk Dizileri…
Bu hafta sizlere kitaptan “dönüştürülmüş” 5 Türk dizisinden bahsedeceğim. Hadi başlayalım; Aşk-ı Memnu “Sen Bihter Ziyagil’sin, aptallık etme!” Bu repliği hatırlamayanınız var …