İlk ne zaman, nereden duydum da merak ettim, araştırmaya başladım, hatırlamıyorum. Ama ilk duyduğum çocukluk günlerimden beri benim de başıma bir gün geleceğinden çok korktuğumu, eğer olursa ne yapacağımı kara kara düşündüğümü çok iyi biliyorum.
Rüyaların varoluşundan beri -aslında bu insanların “insana” evriminden beri demenin daha havalı bir yolu- o da var. Parlak, ılık ve güzel bir gündüzün; serin, yalnız ve ürkütücü gecesi gibi, iyi polisin ortağı kötü polis gibi, Ying’in diğer yarısı Yang gibi, o da hep var…
“O” madem hep var, kendisi hakkında eski toplumlardan yeni nesillere, biz insanların da doğru yanlış bazı açıklamalarımız var. Kendisiyle karşılaşan zavallı Ortaçağ insanları, mitolojilerinde “Succubus” ve “Incubus” adı verdikleri iblislerin veya cadıların sebep olduğuna inanmış. Uzak Doğu kültürleri haylaz hayaletleri suçlamış. Avrupa sakinleri de “Mara” adını verdikleri bir gıcık iblisin insanların göğsü üstünde oturduğuna inanmışlar. -Bu arada, Türkçesi “kabus” anlamına gelen “Nightmare” kelimesindeki “Mare” bu arkadaştan geliyor.- İslam medeniyetleri bunun için cinleri suçlamışlar. Daha upuzun devam eden bu korkutucu listenin miş’li geçmiş zaman ile yazılı olmasına bakmayın. Korkunçlu problemimizin gayet rahatlatıcı bilimsel açıklamasını bulmuş olmamıza rağmen bu medeniyetlerdeki çoğunluğun bilim insanı olmamasından, hatta pek yakınından bile geçmemesinden mütevellit, bu inançlar -veya açıklamalar- hala yaşıyorlar. Gerçekte neler oluyor peki?
Hiç durmadan; hem kendi içinde, hem de dış dünya ile etkileşimli bir şekilde çalışan beynimizin; gün sonu kapanışını yapmak, Survivor’da bu hafta kimin elendiği, falancanın kızının bilmem kimle bilmem nerede görüldüğü, yedi tane acılı lahmacun yemenin bağırsakları nasıl bozabileceği gibi; gün içinde öğrendiği önemli bilgileri özümsemek ve bir nevi kaydetmek için biraz zamana ihtiyacı var. En güzel zaman da sessiz sakin gecenin ortasındaki; bilim insanlarının İngilizcesini “REM (Rapid Eye Movement)” olarak tanımladığı derin uyku zamanı oluyor. Uykumuzun bu REM fazında ayrıca -bilgisayarda harici belleğe film atarken ekran koruyucunun çalışması gibi, sanırım sıkılmayalım diye- rüyalarımız coşuyor, hayaller şelale oluyor. Bu yüksek çözünürlüklü, çoktan seçmeli rüyalar silsilesinde maceradan maceraya koşan beynimizin aksine, vücudumuzun ağaç gövdesi gibi sakin ve kararlı durması kendi kalenderliğinden değil, beynimizin vücudumuzu felç ederek saçmalamasını engellemesinden kaynaklanıyor.
İblislerimiz, hayaletlerimiz veya cinlerimiz de mükemmel zamanlamayı bu sırada yakalıyor; REM uykusunun, giriş veya çıkış anında, belki dış bir etkenle, belki bir hastalık, rahatsızlık, fazla stres, ilaçlar vesaire gibi bir sebeple aniden kesilmesi yüzünden, beynimizin uyandığı, aptal vücudumuzun kendini hala rüyada -veya daha doğrusu REM’de- olduğunu sandığı anda saldırıyorlar. Birkaç saniyeden birkaç dakikaya değişebilecek bir sürede yaşanan bu durum, tamamen uyanıkken vücudun kıpırdayamaması, bazen bunun da üstüne, olmayan bazı sesler duyup, olmayan bazı şeyler görmesi ile süsleniyor, tepesindeki çileği de, göğsünüzün üstünde biri oturuyormuş, veya birisi sizi boğuyormuş gibi bastıran ağırlık oluyor.
Eski zamanlardaki insanlarla pek de dalga geçmemek lazım. Tepenize çökmüş kocaman bir karaltının “hommu mommu” diye sesler çıkararak sizi boğmaya çalıştığı, sizin bu sırada ses tellerinize kadar hiçbir uzvunuzu oynatamadığınız bir anda, “Bu durum benim REM uykumda uyarılmamdan kaynaklı bir durum ve “hommu mommu” diye bir şey yok, korkacak bir şey de yok. En fazla yedi lahmacun detayını yazamamışımdır bir kenara…” şeklinde soğukkanlı bir tepki verebileceğimizi düşünmüyorum. İnanmasan bile bir Fatiha’yı yapıştırırsın bence o anda. Bilim insanlarının yalancısıyım; insanların %8’i de bu olayı hayatında en az bir kez yaşıyormuş.
Velhasıl’ı kelam… Bu günlerde karabasanın bambaşka bir görüngüsü (TDK’da Fenomen’in Türkçesi) ile karşı karşıya kalmış olmanın buhranlı şaşkınlığı içerisindeyim. Meğer karabasan rüyasız, hatta uyumadan, gündüz vakti bile başınıza gelebiliyor, hatta sadece bireysel değil, mesela bir toplumun %48,59’u tarafından topluca da tecrübe edilebiliyormuş… Ama biliyorum ki “hommu mommu” diye bir şey yok…
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Alper Fıratlı - Bilinçaltından Su Yürütmek
Aksiyonlu Rüya
13.07.2015 13 Temmuz 2015 tarihinde gördüğüm bir rüyanın, içeriğiyle oynanmadan kelimelere dökülmüş halidir: …Silahımı indirmeden köşeyi yavaşça döndüğümde karşıma az önce …
İlk Rüya
İlk rüyanızı hatırlıyor musunuz? Daha doğrusu hatırlayabildiğiniz ilk rüyanız ne kadar eski? Benim kendi adıma iki adayım var. Emin olamadığım hangisinin …
Hoşgeldim Yazısı
Kelimelerle aram çok iyidir. Özellikle onları dillendirmediğim sürece. Kafamda hepsiyle çok iyi anlaşır, aynı anda binlercesiyle kabiliyetli bir hokkabaz gibi …