Liseye başlarken karar vermiştim gazeteci olmaya. Ülkemin insanlarının dertlerini, sıkıntılarını, mutluluklarını anlatmak; gerçekleri halka yansıtmaktı hedefim. Beni en çok gaza getiren; her sabah izlediğim, izlerken enerji ile dolduğum, anneme “Bak ben de bir sabah orada, yanında olacağım haberlerimle” dediğim gazeteci oldu. İrfan Değirmenci… Kanal D’den kovulduğunda, maalesef ki, hiç şaşıramadım. Bu zamana kadar kalabilmesi bile mucize gibiydi zaten… Dürüst gazeteciyi kim sever ki bizim memlekette?
Sonra kitabının haberini aldık. Her gazeteci gibi ya siyasi gündemi ya otobiyografisini yazdı sandım önce. Yanılmışım. Bu harika adam bize yıllarca, her sabah ülkesinin insanlarının hikayelerini anlatmıştı. Şimdi de o insanları almış, bir kitaba yerleştirmiş. Sen, ben, komşumuz, annemiz, amcamız… Bizler varız bu kitapta. “Bir uyuyup uyanalım da sabah ola hayır ola” diyen insanlar var.
Fazlasıyla cesur buldum kitabı. Bu cesaretten başka yazarlar da feyz alsın da yakın tarihimizin kirli geçmişini anlatsınlar bize isterim. (Bir de sinemaya uyarlansa tadından yenmez!)
“Bir Uyuyup Uyanalım” kitabı İstanbul’un en renkli mahallelerinden olan Kurtuluş’ta geçiyor, Kısmet Apartmanı’nda. Yedi ana karakterimiz, bir de köpeğimiz var. Tıpkı Yedi Uyurlar gibi…
Ana karakterler toplumumuzun ötekileştirdiği her kesimden birer örnek sanki;
Belkıs Abla; renkli saçları, rengarenk kıyafetleri, kendi üretimi olan orijinal takılarıyla bildiğiniz yaşlı komşu teyzelere hiç benzemiyor. Üstelik bilgisi, birikimi, konuşmaları ve her daim dik duruşu ile herkesin muhakkak hayranlığını kazanıyor.
Yusuf ve Meryem Türkkan öğretmen bir çift. Yusuf, atanamayan bir Türkçe öğretmeni. Üstelik Şırnaklı bir Kürt. Eşi, Meryem Öğretmen ise KHK ile ihraç edilen bir tarih öğretmeni.
Nergis; çocuk esirgemede büyümüş, tesettürlü bir genç kız. “Ablaların” ısrarıyla bir yurda yerleştirilmek istenirken yardımına Belkıs Abla koşuyor…
Poyraz Portakaloğlu veya kimlik adıyla, Boreas Portakalouglu yarı Rum yarı Türk eşcinsel bir genç. Dedesi, 1964’te İstanbul’da sürülen Rumlardan. Aile zorlukları, cinsel kimliğinin getirdiği mücadele, dedesinden miras “Portakaloğlu Apartmanı” için gösterdiği çaba… Dünya iyisi bir adamın her şeye rağmen pozitifliği iç ısıtıyor.
Mert, emekli asker bir babanın eşcinsel oğlu. Poyraz’ın büyük aşkı, en büyük hayali zenne olabilmek… O da zorluğunu yaşıyor kimliğinin, ailesinden alıyor en büyük darbeyi üstelik!
Derya, İstanbul’da, gencecik yaşında bulduğu her işte çalışarak tutunmaya çalışanlardan. Acıklı hikayesine rağmen hiç umudunu, neşesini yitirmiyor.
Ve tabii biricik köpekleri Kıtmirsu. Kıtmirsu bir bacağını trafik kazasında yitirip barınaklarda yaşamış, sonra Belkıs Annesi tarafından barınaklardan kurtarılıp onun yapımı bir tekerlekli yürütece kavuşmuş. Kim iyi kim kötü, o çok iyi anlıyor…
496 sayfa kitap, su gibi okutuyor kendini. Okuduğunuz her olayda, yaşanılanın gerçekliği var. Bombalar, kadın cinayeti, cemaat yurdu davaları, kentsel dönüşüm rantları, Suriyeli aileler… İçiniz daralacak bazen okurken, bırakın daralsın! Arka kapakta yazdığı gibi Değirmenci’nin;
“Uykunuz geldiği anda, hiç çekinmeyin, kitabı bir kenara koyup gözlerinizi yumun. Bir uyuyup uyanalım, her şey daha güzel olacak, biliyorum…”
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Setenay Gökdağ - Bunu Okumayın
Kan ve Gül: Bir Kara Dejavu
Alper Canıgüz’ü bilen bilir, nev-i şahsına münasır bir polisiye yazarıdır kendisi. Beşinci romanını, dört yıl aradan sonra geçtiğimiz ay yayımladı. …