Bulutlara post-it yapıştırdım; unutursam her gökyüzüne baktığımda hatırlayacağım:
Yüksek enerji vücudumuzda dolaştığında ne olur? Mutluluk olur. Hiçbir şey iyi ya da kötü değildir, düşüncelerimiz onları iyi ya da kötü yapar. İnsanoğlunun içinde uyuyan güçler vardır; kendisi bilse şaşırır. Çünkü bu güçlere sahip olduğu aklından bile geçmez. Bu güçleri uyandırıp eyleme geçirebilen kişinin hayatında büyük bir devrim olur.
Bir psikolog olarak bu alanda bir yer edinebilmek, iş bulabilmek, bir şeyler başarabilmek bir hayli zor. Yetkin olabilmemiz için sürekli eğitimlere gitmek, süpervizyon almak, uygulamaları bilmek kısacası uzmanlığımızı almak için hem maddi hem manevi, yorucu ve bitmeyen süreçlerden geçmek zorundayız. Çünkü işin içinde bir insana yardım etmek, terapi yapabilmek, onun yumuşak karnını bilmek gibi objektif olmamız gereken ama bir o kadar da özel bir süreç var. İnsan davranışını analiz etmek çok kolay bir şey değil.
Size başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Kafamın çok karışık olduğu bir zamandan geçmiştim 2016’nın başında. Ne yapacağımı, nasıl başlayacağımı bilmediğim, bir hayli korku ve kaygıyla dolu hatta fazlasıyla acı çektiğim bir dönemdi bu. Bana yardım edebileceğini düşündüğüm her insanla konuşmak, onlardan bir tavsiye almak, kendime bir yol çizmek için yanıp tutuştuğum bir süreçti. Soru işaretlerim ve kaygılarım artık canımı yakıyordu. Bu sebeple ‘’öğretmen’’ gördüğüm herkesle konuşmak istiyordum. Her neyse olaya geçeyim ben. Erkek bir terapistle görüşmemden bahsedeceğim size. Gitme sebebimse kendisine; ‘’Hocam ben ne yapayım ne edeyim? Hayallerim bunlar ve bunlara ulaşmam için ilk adım nedir?’’ gibi sorular sormak. Anlattım ben güzel güzel, açtım kendimi. Masal kitabı yazmak istememe kadar her şeyden bahsettim. Normal değil mi? Belli bir yere gelmiş kişilerden, hocalarımdan yardım almak istemem, normal. Ama sanki normal değildi. Görüşme tam anlamıyla b.k gibi geçti. Allah’ım kendimi nasıl işe yaramaz hissediyorum çıktığımda anlatamam. Sanki boşuna okumuş, hiçbir yere gelemeyecekmiş gibi bir karanlık çökertti adam üstüme. Güzel gülümsemesi, bembeyaz dişleri, sıcakkanlılığı ve samimi gözükmeye çalışan bakışları vardı aslında. Ama bir şey yani, nasıl diyeyim bana rahatsızlık veren ‘’Oooo bu kız da ne istediğini bilmiyor, mesleği bunlara mı bırakacağız Allah aşkına’’ tavrı hissetmiştim kalbimde. Yanıldığımı sanmıyorum, laf arasında sürekli bana ‘’Herkes terapi yapamaz, ben şöyleyim, ben böyleyim’’ gibi ego kasmıştı çünkü. Net, itici bir egoydu bu. Söyledikleri doğruydu aslında. Vesikalık bir fotoğrafa bakıp ‘’Bu şöyle biri karakteri şöyle’’ gibi yorumlarda bulunmuştu. Kendini yüceltti, kafa karışıklığımı yerdi adeta. Sanki sen ananın karnından böyle doğdun be vicdansız adam. Velhasıl, ben o hafta gelemedim kendime. Ben ne yapacağım diye düşündüm durdum. Ne salakmışım.
Koridordayım. Deneyim kazanayım, boş durmayayım diye başladığım ancak çocukları, iş ortamını, ebeveynleri tanıdıkça benim için eşsiz bir deneyim olduğu kanısına vardığım psikolojik danışmanlık yaptığım okulda. Koridordayım. Nöbetçiyim. Veletler koşturuyor, oyunlar oynuyor. Ben ise iç konuşmalarımla meşgulüm. Sevdiğim bir öğrenci var okulda. Her hafta rutin görüşmelerimiz vardır kendisiyle. Aramız çok iyi, beni çok seviyor tabi ben de onu. Çocuk o hafta boyunca bana sürekli uzaylı fotoğrafları göstermiş, her gün değişik uzaylı haberleri okuyor. Her gün istisnasız uzaydan bahsedip, uzaylı geni nasıl diye kafa patlatıyor bana. Ben de seviyor diye evde uzayla ilgili ne kitap varsa vermişim çocuğa. Çocuk yanıma geldi, canım benim siyah beyaz fotoğraflar çıkarmış internetten. Uzaylı zannedilen, ‘’Fotoğrafı Görenler Şok Oldu’’ , ‘’Yoksa Onlar Gerçek mi?’’ tarzında başlıklar atılır, karanlık gölgeler kırmızı yuvarlak çizgi ile gösterilir ya o fotoğraflardan işte. O uzun anlatıyor, ben de kah kah gülüyorum içimden, sanırım dışımdan da gülmüş olacağım ki çocuk bana; ‘’ Ama öğretmenim gülmeyin, hani Rowling 12 kez reddedilmişti yayıncılar tarafından, hani Walt Disney Disneyland’i açmadan önce 302 kez deneme yapmıştı. Öğretmenim Edison…’’ dedi. O bana ben de ona baktım bir süre öylece durduk. ‘’Öğretmenim siz demiştiniz bunları bize, siz anlatmıştınız.’’ dedi. Benden yine tepki yok. ‘’Öğretmenim oyun oynayacağım ben şimdi, bu fotoğraflar sizde kalsın yarın inceleriz, uzay mühendisliğini anlatacaktınız bana’’ dedi fırladı gitti yanımdan.
Hiçbir ‘’bilirkişi’’nin yanına gitmedim. Kendim araştırdım. Gittiğim eğitimlerde gerçekten öğretmenler tanıdım. Hatta iki sertifikamı daha yeni aldım sınavlarımdan geçerek.
Bulutlara post-it yapıştırdım; unutursam her gökyüzüne baktığımda hatırlayacağım:
Size yol gösterilebilir fakat yalnız yürümek zorundasınız.
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Özge Akıncı - Binbir Gece Terapileri
Yumurta Çatladı: “Sen” Çıktı
Hayatımın üstünde imkânlı kuşlar uçuyor. "Sokakta giderken, kendi kendime Gülümsediğimin farkına vardığım zaman Beni deli zannedeceklerini düşünüp Gülümsüyorum." Merhaba, gülücükler sizlere. İstanbul’un en sevdiğim semtlerinden birinde …
Gürültüyle Açan Düşünce Çiçeğim
“Gün olur, alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. …
GELECEĞİN ENDİŞELERİ “ŞU AN”IMI ÇALDI
Bazen kafamın içi karşımdakine anlatmak istediklerimle dolup taşıyor. Zihnim hayal edilemeyecek genişlikte bir orman gibi. Bir sürü imge, manzara, çiçek, …
1 Comment
merhaba özge hanım,
yazınızın başlığındaki söz kime ait
Eğer Pes Etmek Üzereysen, Neden Başladığını Düşün