Şehir Tiyatroları sezonu kapattı ama yeni sezonda olur da bi’ tiyatroya gidelim derseniz ya da entel görünmek amacıyla süslenip püslenip, adına bakmadan, boş gününüze denk gelen bir oyuna falan gidecek olursanız, yine de aklınızın bir ucunda bulunsun diye “Ben Çağırmadım” oyununu kısaca bir evirip çevireceğim.
Kısaca diyorum çünkü çok bilmiş gözükmek için dekorundan başlayarak atıp tutuyor olmam gerekirdi ama oyuna haddinden fazla vakit harcamış bulunduğumdan afakanlar basmadan yorumumu bitirmek durumundayım.
Normal şartlarda işini sağlama alıp araştırmasını tam yapmadan bir konuda hareket etmeyen ben, bu defa gördüğüm birkaç iyi yorum sonrasında devam etmeye üşenerek oyuna yanımda iki kişiyi de sürüklemek suretiyle gittim.
Yanımızda yaşları sebebiyle muhtemelen dekoru görmekte ve oyunu anlamakta zorlanacak kadar yaşlı ama tatlı bir çift, arkamızda liseli bir grup, solumuzda genç arkadaşlar bulunuyordu. Birazdan hepsinin tepkisini aktaracağım için kendilerinden bahsediyor ve hislerimi paylaşan sol güruha selam gönderiyorum.
Öğrendiğim kadarıyla sezonun sonuna yetiştirilmiş oyun. Hadi sizin sevdiğiniz dilden gideyim, dekor güzeldi. Gökhan Usanmaz’ı (dekoru yapanın ismi geçirilse ölürsünüz ya o yüzden bakıp itinayla yazıyorum) tebrik ederim. Işıkçıları, kostümcüleri, şapkacıları, aksesuarcıları, kuaförleri, makyözleri de tebrik ederim. Çünkü ikinci yarı boyunca onlar sayesinde koltuğuma oturabildim.
Oyun “çeviri” bir komedi (????!!!!) olunca zaten her şeyden önce şunu konuşmamız gerekiyor. Bunu neden yapıyoruz? Neden yapamıyoruz’ u geçtim. Bunu neden bu şekilde yapıyoruz? Bayat esprilerle, insana gerizekalı muamelesi yapan sözde komikliklerle bir oyunu Türkçe’ye uyarlamış olmak hakaretten başka nedir? Ha salonun yarısı gülüyordu. Dolayısıyla yüzde bilmem kaça yönelik tiyatro yapıyorsak bu “günümüze taşıyarak yorumlama” işine elbette diyecek bir şey bulamıyorum. Ama görüntüde televizyondaki aptal skeçli tiyatro (parantez içi bıçak) showlarından farkınız yok, uyarmış olayım. Yeryüzünde senaryo mu kalmadı. Uyarlanacak eser mi kalmadı. Sinirimden soru işareti de koymuyorum. Siz noktaları ünlem sayın.
Konuyu merak edenler için afişinde bir masa üzerinde toplanmış elleri görünce anlayacağınız üzre ruh çağırma seansı üzerinden ilerliyor. Evli bir yazar, romanı için Madam denilen ünlü medyumu evine yemeğe davet ediyor. Arkadaşı bir doktor ve eşi de geceye eşlik ediyor. Bu arada olmazsa olmaz “saf/salak rolü biçilmiş bir hizmetçi, ve saçımı başımı yolmama sebep olan, yazarın merhum eşi..
Yazıyı okuyan tiyatrocular için eminim bilmem kaç senedir oyuncu olan insanları ne hakla eleştirdiğime dair düşünce bulutları çıkabilir ama bilmem kaç senedir oyuncu olan insanların bu oyunu oynayamamış olması da, üstlerinde çocuk kıyafeti giymiş gibi duruyor olmasının da benim problemim olmadığını hatırlatmak isterim.
Kendisinin de bazen hislerimi paylaştığını düşündüğüm ve acil şifalar dilediğim Leyla karakteriyle İrem Arslan, rolünün hakkını verenlerden. Aslına bakarsanız diğerlerinde de durum metnin ya bacağına kısa, ya koluna uzun gelmesinden kaynaklı ama nihayetinde bu riski almış olmaları da o “kaç yıllık sanatçı tabirinizin peşine bir soru işareti göndermeme sebep oluyor. Madam’ın abartılı hareketlerinin, doktorun eşine yüklenen fazla aptal ve hizmetçiye yüklenen fazla salak imajların feminist damarlarımın da etkisiyle (cinsiyetçi tabirlere hiç girmiyorum bile) teessüflerimle sonuçlandığını bilin.
Hadi tüm bunlar yine neyse de, bana kalırsa oyunu batıran hamlenin sahibi Hicran… Aslı Seçkin’in neden o tiz, tiptiz, tttipppptiiizzz sesiyle, detoneden ölerek konuştuğunu bilmek istiyorum. Neden sanki tek derdi elbisesindeki tülleri pelerin niyetine kullanıp kırlarda koşuyormuşçasına sahnede ordan oraya gereksiz dolanıp durduğunu sormak istiyorum. Yazarın eski eşinin -özür dileyerek- daha genç bir oyuncu tarafından oynanmasının da daha iyi olacağını düşündüğüm için kadın baştan kaybetti ama;
Sevgili Hicran, sen Ruhsar izlemiş bir nesle bu çakmalığı kolay yutturamazsın bir.
O tüllerin içinde Emel Sayın gibi görünüyorsun bu iki.
Ses tellerini kesinlikle kontrol ettir ve hastaysan da bağırma bu da üç.
İkinci perde de bir şeyler düzelir ümidiyle ve şaka mı bu düşüncelerimizle izlemeye devam ettik ama her şey daha kötüye gitti.Madam medyum olmakla cadı olmak arasında savruldu. Hele ki bu rolü 1970’te Adile Naşit’in oynadığını öğrenince ben Madam olsam oturup bir düşünürdüm. Mithat rolündeki Tolga Yeter de enerjisi fazla yükselince Gargamel’e o kadar benzemeye başladı ki bir ara kendimi çocuk oyununda sanmaya başladım.
Velhasıl kelam, sağımızdaki yaşlı çift ne güldü, ne övdü, ne sövdü.. Dediğim gibi galiba anlamadılar.
Arkamızdaki liseliler sanıyorum ilk kez tiyatroya geldiler ki gülmekten bir hal oldular.
Solumuzdakiler bizim gibi fenalık geçirdiler. Salonun yarısından ses çıkmıyorken yarısı da kıkırdıyordu.
Tablo budur, sesime kulak verecekseniz evde Ruhsar izleyin ya da başka bir oyuna gidin. Ha yok ben sorunlarımı düşünmekten kaçan bir insanım diyorsanız da yeni sezonda ilk durağınız olsun, şayet 2 saat 30 dakika gibi geniiiş bir zamanınız olacak.
Ben de daha fazla zamanımı harcayamayacağım, sonuç olarak gördüğünüz gibi; ben çağırmadım.
Yazan: Noel Coward
Çeviren / Uyarlayan: Reşiha Vafi, Vasfi Rıza Zobu
Yönetmen: Engin Gürmen
Dramaturg: Özge Ökten
Sahne Tasarımı: Emra Albayrak Şahin
Kostüm Tasarımı: Aysel Doğan
Işık Tasarımı: Murat Selçuk
Efekt Tasarımı: Kadir Arlı
Hareket Düzeni: Doğan Şirin
Oyuncular:
Sıdıka: Neşe Ceren Aktay
Leyla: İrem Arslan
Fahrünnisa: Betül Kızılcık Bavli
Madam: Pelin Budak
Nazım: Engin Gürmen
Hicran: Aslı Seçkin
Mithat: Tolga Yeter
Alya Şahin
Bunları da sevebilirsiniz...
Devamı: Bahçe
Gevende Konserinden Notlar
Gevende ülkemizin en nev-i şahsına münhasır gruplarından biri. Herhalde “Gevende’nin tarzı nedir?” …
“RENT” Müzikali İzlenimleri
Hayatımda ilk kez, sahnede müzikal izledim. Üstelik bu müzikal, yıllar önce rol alma şansına sahip olduğum opera eseri La Boheme’den …
Neyse’ye Dair…
Birazdan okuyacaklarınız tamamen hissi olup, objektif olma kaygısı güdülmeksizin yazılmıştır. Şu an bulunduğunuz yaşa gelene kadar karakterimize farkında olmadan şekil …